25 Ağustos 2013 Pazar

I. REFORMLAR MI, DEVRİM Mİ?

Toplumdan sözedilirken şöyle denir: reformlar mı yapmalı, yoksa devrim mi? Kapitalist toplumu, sosyalist topluma dönüştürmek için, bu amaca, birbirini izleyen reformlarla mı, yoksa ani bir dönüşümle, yani devrimle mi ulaşmak gerekeceği konusunda tartışılır.

Bu sorun karşısında, daha önce öğrendiklerimizi anımsayalım. Her dönüşüm, birbirine karşı güçlerin savaşımıdır. Eğer bir şey gelişiyorsa, bu, her şey bir karşıtlar birliği olduğuna göre, kendi içinde kendi karşıtını taşımasındandır. Karşıtların savaşımı ve bir şeyin başka bir şeye dönüşmesi saptanılır. Peki bu dönüşüm nasıl olur? Burada, yeni bir sorun ortaya çıkar. Düşünülebilinir ki, bu dönüşüm, azar azar, bir dizi küçük dönüşümlerle gerçekleşir: yeşil elma, ilerleyen bir dizi küçük değişikliklerle olgun elma haline dönüşür.

Pek çok kişi, bunun gibi, toplumun yavaş yavaş dönüştüğünü, bir dizi böyle küçük dönüşümlerin sonucu olarak kapitalist toplumun, sosyalist topluma dönüşeceğini düşünür. Bu küçük dönüşümler, reformlardır ve bunların tümü, bu derece derece gerçekleşen küçük değişimlerin toplamı, bize, yeni bir toplum verecektir.

Bu teoriye, reformculuk denir. Bu teorilerden yana olanlara da, reformlar istedikleri için değil, reformların yeterli olduğunu ve bu reformların birikerek yavaş yavaş belli olmadan toplumu dönüştüreceğini düşündükleri için, reformcu adı verilir.

Bu teorinin, ne derece doğru olduğunu araştıralım:

1. Siyasal kanıtlama. Olaylara, yani başka ülkelerde yapılanlara bakarsak, bu sistemin, denendiği yerlerde başarılı olmadığını görürüz. Kapitalist toplumun dönüşümü bir tek ülkede başarılmıştır: SSCB'de; ve görüyoruz ki, bu, orada da, bir dizi reformlarla değil, devrimle olmuştur.

2. Tarihsel kanıtlama. Genel bir biçimde şeylerin, küçük değişikliklerle, reformlarla dönüştükleri doğru mudur? 

Gene olaylara bakalım. Tarihsel değişmeleri incelersek, bunların belirsizce oluşmadığını ve sürekli olmadığını görürüz. Bir an gelir, değişme, küçük değişiklikler yerine, ani bir sıçrayışla yapılır. 

Toplumlar tarihinde kaydettiğimiz çarpıcı olaylar, ani değişiklikler, devrimlerdir.

Diyalektiği bilmeyenler bile, zamanımızda, tarihte zorlu değişmelerin meydana gelmiş olduğunu bilirler; bununla birlikte, 17. yüzyıla kadar, "doğanın sıçramalar yapmadığı", atlamalar yapmadığı sanılıyordu; değişmelerin sürekliliği içindeki ani değişiklikleri görmek istemiyorlardı. Ama bilim işin içine karıştı ve olgular gösterdi ki, değişmeler ani olmaktadır. 1789 Devrimi, insanların gözlerini daha iyi açtı; bu devrimin kendisi, geçmişle ansızın kopmanın apaçık bir örneğiydi. Ve bundan sonra, tarihin bütün kesin belirleyici aşamalarının, önemli, sert, ani altüst oluşlar olduğunun farkına varıldı. Örneğin: şu ve bu devlet arasındakiler ne kadar dostça olursa olsun, giderek soğuyor, gerginleşiyor, iyice kötüleşiyor, bir düşmanlık niteliği kazanıyordu - ve olayların sürekliliğinde ani kopuş, yani savaş geliyordu. Ya da Almanya'da 1914-1918 Savaşından sonra, faşizm derece derece yükseldi, sonra bir gün Hitler iktidarı aldı: Almanya yeni bir tarihsel aşamaya girdi.

Bugün, bu ani değişiklikleri yadsımayanlar, ileri sürerler ki, bunlar rastlantılardır; bir rastlantı, olan ve olmayabilir olan bir şeydir. 

Toplumların tarihindeki devrimler işte böyle açıklanır. "Onlar birer rastlantıdır".

Örneğin Fransa tarihiyle ilgili olarak, Fransız Devriminin meydana gelişi, XVI. Louis'nin zihniyetiyle ve zayıf, yumuşak bir adam olmasıyla açıklanır; "güçlü bir adam olsaydı, bu devrim olmayacaktı" denir: Hatta, eğer, Varennes'deki yemeği o kadar uzun sürmeseydi onu tutuklayamayacaklardı ve tarihin akışı değişmiş olacaktı, diye yazılır. Demek ki, Fransız devrimi bir rastlantıdır, denir.

Diyalektik; tersine, devrimlerin zorunluluğunu kabul eder. Elbette ki, sürekli değişmeler vardır, ama bunlar, birikerek, sonunda ani değişiklikler meydana getirmeye başlarlar. 

3. Bilimsel kanıtlama. Su örneğini alalım. Sıfır dereceden başlayalım ve suyun ısısını, 1, 2, 3 derecelerden 98 dereceye kadar yükseltelim: değişme süreklidir. Ama bu böyle sonsuzcasına sürebilir mi? Daha çıkalım, 99 dereceye gelelim; ama 100 dereceye geldik mi ani bir değişme göreceğiz: su, buhar haline dönüşür.

Eğer ters yönde, 99 dereceden 0 dereceye doğru inersek, gene sürekli bir değişme olacak, ama bu yönde de sonsuzcasına inemeyiz, çünkü 0 derecede su, buz haline dönüşür. 

1 dereceden 99 dereceye kadar su, daima su olarak kalır, yalnızca ısısı değişir. Bu, nicel değişiklik denilen değişmedir ve "ne kadar?" sorusuna, yani suda "ne kadar ısı var?" sorusuna karşılık verir. Ama su, buz ya da su buharı haline dönüştüğü zaman, burada, bir nitel değişiklik vardır, bir nitelik değişmesi olmuştur. O, artık su değildir, buz ya da buhar olmuştur.

Bir şeyin yapısı değişmediği zaman, nicel bir değişiklik vardır (su örneğinde ısının bir derece değişmesi, bir yapı değişmesi olmadığı gibi). Ama şey, yapısını değiştirirse, yani şey başka bir şey olursa, buradaki değişme nitel değişikliktir. 

Öyleyse görüyoruz ki, şeylerin evrimi sonsuzcasına nicel olamaz; şeyler dönüşürken, sonunda, nitel bir değişikliğe uğrarlar: Nicelik, nitelik haline dönüşür. Bu, genel bir yasadır. Ama, gene her zaman olduğu gibi, yalnızca bu soyut formülle yetinmemek gerekir.

Engels, Anti-Dühring'in "Diyalektik, Nicelik ve Nitelik" bölümünde, doğa bilimlerinde olduğu gibi, her şeyde, "nicel değişmenin bazı noktalarında, birdenbire nitel bir dönüşümün oluştuğu"[65] yasasının şaşmazlığının, doğruluğunun gerçeklendiğini bize anlatacak pek çok örnek verir.

İşte Fransız Ansiklopedisi'nin VII. cildinde H. Wallon'un (Engels'i kaynak göstererek) verdiği yeni bir örnek: Sinirsel enerji bir çocukta birikerek gülmeye yolaçar; ama eğer gülme büyümeye devam ederse, gözyaşı krizine dönüşür; böylece çocuklar coşarlar, aşırı uyarılmış bir duruma gelirler, fazla gülerler ve sonunda ağlamaya başlarlar.

Son olarak, iyi bilinen bir örneği, herhangi bir seçim için adaylığını koyan bir adam örneğini vereceğiz. Eğer salt çoğunluğu elde etmek için 4.500 oy gerekli ise, aday 4.499 oyla seçilmemiş olur; bir adaydı, bir aday olarak kalır. Bir oy daha aldığında, bu nicel değişiklik, nitel bir değişmeyi belirler; çünkü adayken, seçilmiş olur.

Bu yasa, reformlar mı, devrim mi sorusunun çözümünü getirir bize. Reformcu şöyle der: "Ancak rastlantılar sonucu olabilir şeyler istiyorsunuz, ütopyacısınız siz." Olmayacak şeyleri düşleyenlerin kimler olduğunu, bu yasa, bize, çok iyi gösteriyor. Doğa olaylarının ve bilimin incelenmesi bize gösterir ki, değişmeler sonsuzcasına sürekli değildir, ama belirli bir anda, değişme, ani olur. Bunu, biz keyfimize bağlı olarak ileri sürmüyoruz; bunu, bilim, doğa, gerçek ortaya çıkarıyor. Bu ani değişiklikte, bizim nasıl bir rol oynadığımız sorulabilir. 

Diyalektiği tarihe uygulayarak, bu soruyu yanıtlayacak ve bu sorunu geliştireceğiz. İşte diyalektik materyalizmin çok ünlü bir bölümüne, tarihsel materyalizme gelmiş bulunuyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.