16 Ekim 2013 Çarşamba

V. BU "ÜÇÜNCÜ" FELSEFE NASIL ÇÜRÜTÜLÜR?

Gördük ki, materyalistler, savlarını tanıtlamak için, yalnızca bilimden değil, ama aynı zamanda bilimlerin denetlenmesine olanak veren deneyimden de yararlanırlar. "Pratiğin sağladığı ölçüt" sayesinde şeyler bilinebilir, tanınabilir.

Bilinemezciler, bize dış dünya vardır ya da yoktur diye iddia etmek olanağı yoktur, diyorlar.

Oysa, pratik ile dünyanın ve şeylerin varolduklarını biliyoruz. Bizim şeylerden edindiğimiz fikirlerin akla-yatkın, akılsız olmayan fikirler olduğunu, şeylerle kendimiz arasında kurduğumuz ilişkilerin gerçek ilişkiler olduğunu biliyoruz.

"Bu nesneleri, onlarda algıladığımız niteliklere göre, kendi yararımıza kullanmaya başladığımız an, duyusal algılarımızın doğruluğunu ya da yanlışlığını yanılmaz bir sınamadan geçirmekteyizdir. Bu algılar yanlışsa, bir nesnenin onlara göre kestirdiğimiz kullanım yolunun da yanlış olması ve çabamızın boşa gitmesi gerekir. Ama amacımıza varmayı başarırsak, o nesne ile onun bizdeki ideasının uyuştuğunu anlarsak; nesne, ereğimiz için kendisinden beklediğimizi verirse, o zaman bu, bizim o nesne ve onun nitelikleri üzerine olan algılarımızın kendi dışımızdaki gerçeklikle uyuştuğunun o ölçüde olumlu kanıtıdır. Ve bir başarısızlığa uğradığımız zaman, başarısızlığımızın nedenini bulmada genellikle pek gecikmeyiz; kendisine dayanarak iş gördüğümüz algının ya eksik ve yüzlek, ya da başka algıların sonuçları ile onların elvermediği bir tarzda birleştirilmiş olduğunu -kusurlu usa vurma dediğimiz şey budur- anlarız. Duyularımızı gerektiği gibi eğitmeye ve kullanmaya, ve eylemimizi gerektiği gibi edinilmiş ve kullanılmış algıların belirlediği sınırlar içinde tutmaya ne kadar dikkat edersek, eylemimizin sonucunun, algılarımızla algılanan nesnelerin nesnel doğası arasındaki uyuşmayı gösterdiğini o kadar iyi anlayacağız. Şimdiye kadar, bilimsel olarak denetlenmiş duyu-algılarımızın, zihnimizde, doğaları gereği, dış alem bakımından gerçeklikle çatışmalı idealar yarattığı, ya da dış alemle onun bizdeki duyu-algıları arasında bir iç bağdaşmazlık bulunduğu sonucuna varmamıza yol açan tek bir örnek yoktur."[21]

Engels'in tümcesini alarak, "çöreğin (varlığının -ç.) kanıtı, onun yenmesindedir" (İngiliz atasözü) diyeceğiz. Eğer çörek varolmasaydı, ya da bir fikirden başka bir şey olmasaydı, çöreği yedikten sonra açlığımız hiç de giderilmiş olmazdı. Onun için şeyleri tanımamız ve fikirlerimizin gerçeğe uyup uymadıklarını görmemiz pekala mümkündür. Bilimin verilerini deneyim yoluyla ve bilimlerin teorik sonuçlarının pratikteki uygulamaları demek olan sanayi yoluyla denetlememiz olanağı vardır. Eğer biz, yapay kauçuk elde edebiliyorsak, bu, bilim, kauçuk olan bu "kendinde-şeyi" biliyor, tanıyor demektir. 

Şu halde görüyoruz ki, kimin haklı olduğunu anlamaya çalışmak yersiz ve gereksiz değildir, çünkü, bilimin düşebileceği teorik yanılgılar ortasında, deneyim, bize, her keresinde gerçekten bilimin haklı olduğunun kanıtını verir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.