1 Ekim 2013 Salı

II. MARKSİZM-ÖNCESİ MATERYALİZM

1. Yunan antikçağı.

Heraklitos
Materyalizmin, her zaman bilimlere bağlı ve bilimlerle birlikte evrim gösteren ve ilerleyen bir öğreti olduğunu anımsayalım. Yunan antikçağında, İÖ 6. ve 5. yüzyıllarda, bilimler, "fizikçiler"le birlikte boy vermeye başladığı zaman, bu çağın (Thales, Anaksimenes, Heraklitos gibi) en iyi düşünür ve filozoflarını kendine çeken materyalist bir akım da ortaya çıkıyor. Bu ilk filozoflar, Engels'in dediği gibi, "ister istemez diyalektikçi" olacaklardır. Bunlar, her yerde hareket, her yerde değişiklik bulunması ve şeylerin birbirlerinden ayrı, tek başlarına değil, ama birbirleriyle sıkıca bağlı olduğu olgusuyla etkilendiler.

"Diyalektiğin babası" denilen Heraklitos şöyle diyordu: "Hiçbir şey hareketsiz değildir; her şey akar; aynı ırmakta iki kez yıkanılamaz, çünkü ırmak ardarda gelen iki an içinde asla aynı ırmak değildir; bir andan ötekine değişmiştir; başka olmuştur."

Heraklitos, ilk olarak, hareketi, değişmeyi açıklamaya çalışır ve şeylerin evriminin nedenlerini çelişkide görür. Bu ilk filozofların anlayışları doğruydu, ama gene de bu anlayışlar bırakıldı, çünkü bu anlayışları önsel (a priori) olarak formüle etmekle haksız bir duruma düşüyorlardı; bir başka deyişle, bu çağın bilimlerinin durumu, onların ileri sürdükleri fikirleri tanıtlamaya elverişli değildi. Öte yandan diyalektiğin açılıp gelişmesi için zorunlu olan toplumsal koşullar (bunların neler olduklarını daha ilerde göreceğiz), henüz gerçekleşmemişti.

Ancak çok sonra, 19. yüzyıldadır ki, diyalektiğin doğruluğunu tanıtlamaya (toplumsal ve düşünme düzeyi bakımından) olanak veren koşullar gerçekleşeceklerdir. Başka Yunan düşünürlerinin de materyalist anlayışları
oldu: Demokritos'un hocası olan Leucippos (İÖ 5. yüzyıl) daha o zaman, Demokritos'un teorisini kurduğu atomlar sorununu tartışıyordu.
Epiküros (Epikür)

Demokritos'un öğretilisi Epiküros (İÖ 341-270), felsefesi ortaçağ kilisesi tarafından tamamen tahrif edilmiş olan çok büyük bir düşünürdür. Kilise, felsefi materyalizme karşı kini yüzünden, Epiküros'un öğretisini, son derece ahlaka aykırı ve bayağı tutkuları savunan bir öğreti olarak sunmuştur. Gerçekte ise, Epiküros, dünya zevklerinden elini eteğini çekmiş bir kişi idi ve onun felsefesi, insan yaşamına, bilimsel (dolayısıyla dine karşı) bir temel kazandırmayı hedef alıyordu.

Bütün bu filozoflar, felsefenin, insanlığın yazgısına bağlı olduğu bilincine sahiptiler ve biz, orada, daha şimdiden onlar tarafından, materyalizme karşı çıkan resmi teoriye bir muhalefet yürütüldüğünü saptıyoruz.

Aristoteles (Aristo)
Ama, antik çağ Yunanistan'ına büyük bir düşünür egemendir. Bu, daha çok idealist olan Aristoteles'tir. Etkisi çok büyük olmuştur. Bu nedenle, onu, özellikle anmamız gerekir. Aristoteles, o çağın, yeni bilimlerin yarattığı boşluklarla dolup taşan insan bilgilerinin bir envanterini hazırlamıştır. Evrensel bir kafaya sahip olarak bütün konular üzerinde sayısız kitaplar yazmıştır. Yalnızca idealist eğilimleri anılan, ama materyalist ve bilimsel yönleri üzerinde durulmayan Aristoteles, bilgisinin evrenselliği ile ortaçağın sonuna kadar, yani yirmi yüzyıl boyunca, felsefe anlayışları üzerinde çok etkili oldu. 

Demek ki, bu dönem boyunca, antikçağ geleneği izlendi ve ancak Aristoteles ile düşünüldü. Amansız bir baskı, başka türlü düşünenleri kasıp kavuruyordu. Ama her şeye karşın; ortaçağın sonlarına doğru, maddeyi yadsıyan idealistler ile maddi bir gerçeğin varolduğunu düşünenler arasında bir savaşım başladı.

11. ve 12. yüzyıllarda, Fransa'da, özellikle İngiltere'de bu çekişme sürdü.

Başlangıçta, materyalizmin geliştiği başlıca ülke, İngiltere'dir. Marx şöyle der:

"Materyalizm, Büyük Britanya'nın gerçek çocuğudur."[32]

Kısa bir süre sonra, materyalizm, Fransa'da açılıp gelişecektir. Kısacası, 15. ve 16. yüzyıllarda, iki akımın, İngiliz materyalizmi ile Fransız materyalizminin ortaya çıktığını görüyoruz ki, bu iki akımın birleşmesi, 18. yüzyıl
materyalizminin gelişmesine çok büyük bir katkıda bulunacaktır.

2. İngiliz materyalizmi.

"İngiliz materyalizminin... gerçek atası Bacon'dır. Doğa deneyine dayanan bilim, onun gözünde gerçek bilimi oluşturur ve duyulur fizik, gerçek bilimin en soylu parçasıdır."[33]

Bacon
Bacon, bilimlerin incelenmesinde, deneysel yöntemin kurucusu olarak ün yapmıştır. Onun için önemli olan, bilimi, "doğanın büyük kitabı"nda okumaktır ve bu, bilimin, Aristoteles'in birkaç yüzyıl önce bıraktığı kitaplarda arandığı bir çağda, özellikle ilginçtir.

Örneğin fizik incelemesi yapmak için şöyle bir yol izleniyordu: Belirli bir konuda Aristoteles'in yazdığı parçalar alınıyordu; sonra, büyük bir tanrıbilimci olan Aquinolu Thomas'ın kitapları alınıyor ve Aquinolu Thomas'ın, Aristoteles'in parçaları üzerine yazdıkları okunuyordu. Profesör ise, kişisel bir yorum yapmıyor, hele ne düşündüğünü hiç söylemiyordu, ama Aristoteles'i ve Thomas'ı yineleyen üçüncü bir kitaba uyuyordu. İşte ortaçağın skolastik denilen bilimi bu idi: Bu, kitabi bir bilimdi, çünkü yalnızca kitaplarda inceleniyordu.

İşte Bacon, "doğanın büyük kitabı"nı incelemeye çağrıda bulunarak, bu skolastiğe, bu donmuş öğrenime karşı çıkıyordu. 

Bu çağda, bir soru soruluyordu:

Fikirlerimiz nereden geliyor? Bilgilerimiz nereden geliyor? Her birimizin fikirleri var, ev fikri gibi. Materyalistler, bize fikir, evler varolduğu için gelir derler. İdealistler ise, bize ev fikrini tanrının verdiğini düşünürler. Bacon da, fikrin yalnızca şeyler görüldüğü ya da şeylere dokunulduğu için varolduğunu söylüyor, ama bunu, henüz tanıtlayamıyordu.

Fikirlerin deneyimden nasıl geldiğini tanıtlamaya ilk girişen Locke ( 1632-1704) olmuştur. Locke, bütün fikirlerin deneyimden geldiğini ve bize, fikirlerimizi yalnız deneyimin verdiğini gösterdi. İlk masa fikri, insana, daha masa olmadan önce gelmiştir, çünkü, o deneyiyle, daha önce de bir ağaç kütüğünü ya da bir taşı masa gibi kullanıyordu.

İngiliz materyalizmi, Locke'un fikirleri ile, 18. yüzyılın ilk yarısında, Fransa'ya geçer; çünkü, bu felsefe, İngiltere'de özel bir biçimde gelişmekte iken, Fransa'da da materyalist bir akım oluşmaktaydı.

3. Fransa'da materyalizm.

Descartes
Descartes'tan (1596-1650) başlayarak, Fransa'da da açıkça materyalist bir akımın doğuşuna yer verilebilir. Descartes'ın bu felsefe üzerinde büyük bir etkisi olmuştur, ama genellikle, ondan söz edilemez.

Feodal ideolojinin, bilimlerin içinde bile capcanlı olduğu, gördüğümüz gibi skolastik bir biçimde inceleme yapıldığı bu çağda, Descartes, bu durumla savaşıma girişti.

Dinsel anlayış, feodal ideolojinin içine işlemiştir. Bu bakımdan feodal ideoloji, kilisenin, tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak, gerçeği tekelinde bulundurmasına dikkat eder. Buradan çıkan sonuç şudur ki, düşüncesini, kilise öğreniminin buyruğuna bağımlı kılmayan hiç kimse, herhangi bir doğru ileri süremez. Descartes, bu anlayışı topa tutuyor. Elbette ki, kiliseye, kilise olarak saldırmaz, ama yüreklilikle, her insanın, inansın ya da inanmasın, aklının ("doğal ışık"ın) deneyimiyle gerçeğe ulaşabileceğini öğretir.

Descartes, Yöntem Üzerine Konuşmalar (Discours de la méthode) adlı kitabının daha başında, "Sağduyu, herkesin en iyi paylaştığı şeydir" diye açıklar. Bu nedenle, herkes bilim önünde eşit haklara sahiptir. Ve örneğin, o zamanın hekimliğinin güzel bir eleştirisini (Moliere'in Hastalık Hastası, Descartes'ın eleştirilerinin bir yankısıdır) yapıyordu, çünkü bilimin gerçek bir bilim olması için, tek "kanıtları" Aristoteles ve Aziz Thomas olan ve kendi zamanına kadar öğretilenin terkedilerek doğanın araştırılması üzerine kurulmuş gerçek bir bilim olmasını istiyordu.

Descartes, 17. yüzyılın başında yaşıyordu; bunu izleyen yüzyılda, devrim patlak vermişti, bu nedenle denilebilir ki, o, yeni bir dünyaya, doğmakta olan dünyaya girmek üzere, kaybolmakta olan bir dünyadan çıkıyordu. Bu durum, Descartes'ı bir uzlaştırıcı yapar; o, materyalist bir bilim yaratmak ister, ama aynı zamanda da idealisttir, çünkü dini kurtarmak ister.

Onun çağında, niçin yaşayan hayvanlar vardır? diye bir soru sorulduğu zaman, tanrıbilimin hazır yanıtlarına tamamen uygun olan, çünkü onları yaşatan bir ilke vardır, diye karşılık verilirdi. Descartes, tersine, hayvan yaşamı yasalarının yalnızca maddede bulunduğunu savunuyordu. Ayrıca, öteki makinelerin demirden ve tahtadan yapılmış olmaları gibi, hayvanların da etten, kastan yapılma makinelerden başka bir şey olmadıklarına inanıyor ve bunu iddia ediyordu. Hatta, ne bu makinelerin, ne de ötekilerin duyumları olmadıklarını düşünüyordu ve onun felsefesiyle övünen kişiler, Port-Royal manastırında, haftalarca süren incelemeleri sırasında köpeklere bir şey batırıldığı zaman, şöyle diyorlardı: "Doğa ne kadar iyi yapılmış, sanılır ki acı duyuyorlar!.."

Materyalist Descartes'a göre hayvanlar, demek ki, birer makine idi. Ama insan, o başka, çünkü onun bir ruhu var, diyordu idealist Descartes...

Descartes'ın geliştirdiği ve savunduğu fikirler, bir yandan açıkça materyalist olan bir felsefe akımı, beri yandan da idealist bir akım doğuracaktır.

Karteziyen (dekartçı) materyalist kolu sürdürenler arasında, yalnızca La Mettrie (1709-1751) üzerinde duracağız. La Mettrie, bu makine-hayvan tezini alarak, onu insana kadar genişletir. Niçin insan da bir makine olmasın?.. O, insan ruhunun kendisini de fikirlerin mekanik bir biçimde hareket ettikleri bir mekanizma olarak görür.

İşte bu dönemde, İngiliz materyalizmi, Locke'un fikirleri ile Fransa'ya girer. Bu iki akımın bileşiminden, daha gelişmiş bir materyalizm doğacaktır. Bu da şu olacaktır:

4. 18. yüzyıl materyalizmi.

Diderot
Bu materyalizm, aynı zamanda alkışlanmaya değer yazarlar ve düşünce savaşçıları olmasını da bilen filozoflar tarafından savunuldu; bunlar, her zaman toplumsal kurumları ve dini eleştirdikleri, teoriyi pratiğe uyguladıkları ve iktidara karşı sürekli savaşım halinde oldukları için, zaman zaman Bastille ya da Vincennes zindanlarına atıldılar.

Bunlar, çalışmalarını büyük Ansiklopedi'de topladılar ve orada materyalizmin yeni doğrultusunu saptadılar. Ayrıca, büyük bir etki yarattılar, çünkü, Engels'in de dediği gibi, bu felsefe, "bütün kültürlü gençliğin inancıydı".

Bu, Fransız felsefe tarihinde de, Fransız özelliği taşıyan bir felsefenin gerçekten halka mal olduğu tek çağ oldu.

1713'te Langres'da doğan ve 1784'te Paris'te ölen Diderot, bütün bu harekete egemendir. Burjuva tarihinin söylemediği, ama her şeyden önce söylenmesi gereken şey, Diderot'nun, Marx ve Engels'ten önce, en büyük materyalist düşünür olduğudur. Lenin, Diderot'nun, çağdaş (diyalektik) materyalizmin sonuçlarına hemen hemen ulaştığını söyler.

Diderot, gerçek bir militan olmuştur; her zaman kiliseye karşı, toplumsal duruma karşı savaşmış, zindanları tanımıştır. Çağdaş burjuvazi tarafından yazılan tarih, onu çoğu kez hasıraltı etmiştir. Diderot'nun materyalizm üzerindeki pek büyük etkisini anlamak için Diderot ile d'Alembert'in Diyalogları'nı, Rameau'nun Yeğen'ini, Kaderci Jacques'ı okumak gerekir.[34]

19. yüzyılın ilk yarısında, tarihsel olaylar nedeniyle, materyalizmde bir gerileme görüyoruz. Bütün ülkelerin burjuvazisi, idealizm ve dinden yana büyük bir propagandaya başlıyor, çünkü, o, yalnızca ilerici (materyalist) fikirlerin yayılmasını istememekle kalmıyor, ayrıca iktidarı elinde tutabilmek için düşünürleri ve yığınları uyutmaya da gereksinme duyuyor.

Feuerbach
İşte o sırada, Almanya'da, Feuerbach'ın, bütün idealist filozofların ortasında, "materyalizmi, açıkça ve yeniden tahta çıkartarak"[35] materyalist inançlarını açıkladığını görüyoruz. Feuerbach, dinin eleştirisini kökünden geliştirerek, materyalizmin unutulmuş olan temellerini sağlıklı ve gününe uygun bir biçimde yeniden ele alıyor ve böylece çağının filozoflarını etkiliyor.

19. yüzyılda, sayesinde bilimlerin çok büyük bir ilerleme kaydettiği, özellikle üç büyük buluşun yapıldığı döneme, canlı hücrenin, enerjinin dönüşümünün, evrimin (Darwin) bulunuşu[36] dönemine geliyoruz; bunlar, Feuerbach tarafından etkilenmiş olan Marx ve Engels'in, bize çağdaş ya da diyalektik materyalizmi vermek üzere, materyalizmi geliştirmelerine yolaçacaktır.

Marx ve Engels'ten önceki materyalizmin tarihini, çok kısa olarak, görmüş bulunuyoruz. Marx ve Engels, kendilerinden önce gelen materyalistlerle, birçok ortak noktalarda aynı görüşte olmakla birlikte, aynı zamanda bu eski materyalistlerin yapıtlarında birçok kusur ve boşluk olduğunu düşünüyorlardı. Onların marksizm-öncesi materyalizmde yaptıkları değiştirmeleri anlamak için, bu kusur ve boşlukların neler olduğunu ve niçin böyle olduğunu araştırmak kesin olarak zorunludur.

BAŞKA bir deyişle, materyalizmin ilerlemesine katkısı olan çeşitli düşünürleri bir bir saydıktan sonra, bu ilerlemenin nasıl ve hangi anlamda gerçekleştiğini ve neden şu ya da bu biçimde bir evrim gösterdiğini araştırmasaydık, materyalizmin tarihinin incelenmesi eksik kalırdı.

Özellikle 18. yüzyıl materyalizmi ile ilgileniyoruz, çünkü bu materyalizm, materyalizm felsefesinin çeşitli akımlarının sonucu olmuştur.

Şu halde, bu materyalizmin yanılgıları nelerdi, eksik yanları nelerdi, onları inceleyeceğiz; ama şeylere, hiçbir zaman tekyanlı bir anlayışla değil, tersine, bütün yönlerini ele alan bir anlayışla bakmamız gerektiğinden, bu materyalizmin erdemlerini, değerli yanlarının neler olduğunu da belirteceğiz.

Başlangıcında diyalektik olan materyalizm, bu temeller üzerinde gelişmesini sürdüremedi. Bilimsel bilgilerin yetersizliği nedeniyle, diyalektik düşünme tarzı bırakılmak zorunda kalındı. Önce bilimleri yaratmak ve geliştirmek gerekiyordu. "Süreçleri incelemeden önce, şeyleri incelemek gerekiyordu"[37].

Demek ki, materyalizm ile bilimler arasındaki sıkı birlik, bu felsefeye, daha sağlam ve bilimsel temeller üzerinde, yeniden diyalektik materyalizm haline, yani Marx ve Engels'in materyalizmi haline gelme olanağını sağlayacaktır. 

Öyleyse, materyalizmin doğum kaydını, bilimin doğum kaydı yanında bulacağız. Ama, biz materyalizmin nereden geldiğini her buluşumuzda, idealizmin nereden geldiğini de ortaya koyabileceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.