7 Eylül 2013 Cumartesi

I. SÜREÇLERİN ZİNCİRLEME SIRALANIŞI

Biraz önce elmanın öyküsü dolayısıyla, bir sürecin ne olduğunu gördük. Gene bu örneği ele alalım. Elmanın nereden geldiğini araştırdık, ve araştırmalarımızı ağaca kadar götürmemiz gerekti. Ama bu araştırma sorunu, ağaç içinde kendini ortaya koyar. Elmanın incelenmesi, bizi, ağacın yazgısını ve kökenlerini incelemeye götürür. Ağaç nereden geliyor? Elmadan. Ağaç, yere düşen ve yeni bir filize can vermek üzere toprakta çürüyen elmadan gelir, bu durum, bizi, yeri, elmanın çekirdeklerinin filiz verebilmesi koşullarını, havanın, güneşin vb. etkilerini incelemeye götürür. Böylece, elmanın incelemesinden yola çıkarak, elma sürecinden ağaç sürecine geçip, oradan yerin incelenmesine geldik, ağaç süreci de yerin sürecine zincirleme bağlanıyor. İşte "süreçlerin zincirleme sıralanışı" denilen şeyle karşı karşıyayız. Bu, bize, diyalektiğin ikinci yasasını açıklamak ve incelemek olanağını verecektir. Bu yasa, karşılıklı etki yasasıdır. Süreçlerin zincirleme sıralanışına örnek olarak, elma örneğinden sonra Paris İşçi Üniversitesi örneğini alalım.

Bu okulu diyalektik görüş açısından incelersek, nereden geldiğini araştıracağız, ve ilkin şöyle bir yanıtımız olacak: 1932 güzünde, biraraya gelmiş bazı arkadaşlar, marksizmi incelemek üzere, Paris'te, bir işçi üniversitesi kurmaya karar verdiler.

Ama, bu komite, marksizmi öğretme fikrine nasıl vardı? Besbelli ki, marksizm varolduğu için. Peki, o halde, marksizm nereden geliyor?

Görüyoruz ki, süreçlerin zincirleme sıralanışını araştırmak, bizi, tam ve titiz incelemelere götürüyor. Dahası var: Marksizmi araştırırken, bu öğretinin, bizzat proletaryanın bilgisi olduğunu saptamaya kadar varmış olacağız; şu halde görüyoruz ki, (ister marksizmden yana, ister ona karşı olunsun) proletarya mevcuttur; o zaman şu yeni soruyu soracağız: proletarya nereden geliyor?

Biliyoruz ki, proletarya, bir ekonomik sistemden, kapitalizmden geliyor. Biliyoruz ki, toplumun sınıflara bölünüşü, sınıf savaşımı, marksizme karşı olanların iddia ettikleri gibi, marksizmden doğmamıştır, tersine, marksizm bu sınıf savaşımının varlığını saptar ve gücünü zaten daha önceden varolan proletaryadan alır.

Şu halde, süreçten sürece, kapitalizmin varoluş koşullarının incelenmesine kadar geleceğiz. İşte böylece, her şeyin, her şey üzerinde etki oluşturduğunu bize gösteren bir süreçler zincirlemesi var önümüzde. Her şeyin her şeyi etkilemesi, karşılıklı etki yasasıdır.

Şimdi de bu iki örnekle, elma ve Paris İşçi Üniversitesi örneği ile metafizikçi nasıl bir yöntem izlerdi, onu görelim. 

Elma örneğinde, metafizikçi, yalnızca "elmanın nereden geldiğini" düşünebilecekti. "Elma ağaçtan gelir" demekle yetinirdi. Daha ilerisini araştırmazdı. İşçi Üniversitesi için de, "Fransız halkını baştan çıkarmak
isteyen" bir grup insan tarafından kurulmuş bir üniversite olduğunu söyler ya da incir çekirdeğini doldurmayan başka sözler söyleyerek gönlünü eğlendirirdi.

Ama diyalektikçi, bir yanda elma, diğer yanda da İşçi Üniversitesi ile sonuçlanan bütün süreçler zincirini görür. Diyalektikçi özel, tikel olayı, ayrıntıyı, bütüne bağlar. 

Diyalektikçi, elmayı ağaca bağlar ve daha öteye, bütünü içinde doğaya kadar gider. Elma, yalnız elma ağacının meyvesi değildir, bütün doğanın meyvesidir de.

İşçi Üniversitesi, yalnız proletaryanın "meyvesi" değil, ama kapitalist toplumun "meyvesi"dir de.

Şu halde görüyoruz ki, dünyayı kalıplaşmış şeylerin kümesi gibi kavrayan metafizikçinin tersine, diyalektikçi, dünyayı bir süreçler kümesi olarak görecektir. Ve diyalektik görüş açısı, nasıl doğa için ve bilimler için doğru ise, toplum, için de doğrudur.

"Hegel'in 'metafizik' yöntem dediği, verilmiş ve değişmez nesneler olarak düşünülen şeylerin incelenmesiyle uğraşmayı yeğleyen ... eski araştırma ve düşünce yönteminin doğruluğu, zamanında, tarihsel olarak ortaya çıkmıştı."[53]

Bu bakımdan, o çağda, her şey ve toplum, bir "veri olan değişmez nesneler" kümesi gibi inceleniyor, ayrıca toplumun yalnızca değişmemesi şöyle dursun, yokolması alnında yazılı değilmiş gibi inceleniyordu.

Engels, diyalektiğin başlıca önemini belirtir: Bu büyük temel düşünce, "dünyanın, bir tamamlanmış şeyler karmaşası olarak değil de, görünüşte durulmuş şeylerin, tıpkı beynimizdeki zihinsel yansıları olan kavramlar gibi, kesintisiz bir oluş ve yokoluş değişmesinden geçtikleri, son olarak bütün görünüşteki raslantılara ve geçici geriye dönüşlere karşın, ilerleyici bir gelişmenin eninde sonunda belirmeye başladığı bir süreçler karmaşası olarak dikkate alınması gerektiği" düşüncesidir.[54]

Kapitalist toplumun kendisi de, demek ki, bir "tamamlanmış şeyler karmaşası" olarak ele alınmamalıdır, tersine, o da bir süreçler karmaşası olarak incelenmelidir.

Metafizikçiler, kapitalist toplumun her zaman varolmamış olduğunun farkındadırlar, onun bir tarihi olduğunu söylerler, ama kapitalizmin ortaya çıkışı ile toplumun evriminin bittiğini ve bundan böyle "değişmez" (fixée) kalacağını düşünürler. Her şeyi bitmiş, tamamlanmış sayarlar, yeni bir sürecin başlangıcı saymazlar. Dünyanın tanrı tarafından yaradılışının anlatısı, dünyanın, tamamlanmış şeylerin bir karmaşası olarak açıklanmasıdır. Tanrı, [yaradılışın ilk altı gününde, -ç.] her gün, bir işi bitirdi. Bitkileri, hayvanları, insanı, bir kerede, artık değişmemek üzere, kesin olarak yarattı - saptanımcılık (fixisme) teorisi de buradan gelir.

Diyalektik, bunun karşıtı biçimde düşünür. Şeyleri "değişmez nesneler" olarak değil, üstelik "hareket halinde" düşünür. Diyalektiğe göre hiçbir şey bitmiş, tamamlanmış bir biçimde bulunmaz; her şey, her zaman bir sürecin sonu ve başka bir sürecin başıdır, her zaman değişme ve gelişme durumundadır. Bunun içindir ki, biz kapitalist toplumun, sosyalist topluma dönüşeceğine bu kadar güveniyoruz. Hiçbir şey, son ve kesin olarak tamamlanmış olmadığından, kapitalist toplum, bir sürecin sonudur ki, onu, sosyalist toplum, sonra komünist toplum izleyecek ve bu böyle sürüp gidecektir; sürekli olarak bir gelişme vardır ve olacaktır.

Ama burada, diyalektiği, alınyazısı bir şey gibi almamaya dikkat etmek gerekir; böyle bir sanıdan, şöyle bir sonuç çıkarılabilir: "Mademki siz istediğiniz değişmeden bu kadar eminsiniz, ne diye savaşım veriyorsunuz?" Çünkü, Marx'ın da dediği gibi "sosyalist toplumu doğurtmak için, bir ebe gerekecektir"; işte devrimin, eylemin zorunluluğu buradan gelir. 

Ne var ki, işler bu kadar basit değildir. Bu dönüşümü önceye alabilecek ya da geciktirebilecek insanların rolü
unutulmamalıdır (bu soruyu, bu kısmın beşinci bölümünde, "Tarihsel Materyalizm"den sözederken yeniden yanıtlayacağız).

Şimdilik saptadığımız şey, her şeyde, şeylerin içgücü ile (yani otodinamizm ile) oluşan süreçlerin, zincirleme sıralanışının varlığıdır. Diyalektiğe göre, yeniden üzerinde duruyoruz, hiçbir şey bitmiş, tamamlanmış değildir. Şeylerin gelişmesine, son sahnesi olmayan bir gelişme olarak bakmak gerekir. Dünya tiyatrosunda, bir piyesin sonu, başka bir piyesin birinci perdesiyle başlar. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu birinci perde, bir önceki piyesin son perdesinde başlamıştır bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.