4 Ağustos 2013 Pazar

V. İDEOLOJİK ETKENLERİN ETKİ VE TEPKİSİ

Doğru bilinç ve yanlış bilinç örnekleriyle gördük ki, fikirleri her zaman yalnızca ekonomi ile açıklamaya çalışmamak ve fikirlerin bir etkileri olduğunu yadsımamak gerekir. Böyle bir tutum takınmak marksizmi kötü bir biçimde yorumlamak olurdu.

Fikirler, kuşkusuz son tahlilde, ekonomi ile açıklanır; ama fikirlerin de kendilerine özgü etkileri vardır.

"... Materyalist tarih anlayışına göre, tarihte belirleyici etken, son tahlilde, maddi yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir. Ne Marx, ne de ben, hiçbir zaman daha fazlasını dile getirmedik. Eğer sonradan, biri çıkıp da, bunun anlamını, ekonomik etken tek belirleyicidir diyecek kadar zorlarsa, bu ifadeyi, boş, soyut ve saçma bir söz haline getirmiş olur. Ekonomik yapı temeldir, ama üstyapının çeşitli bölümleri ... de tarihsel savaşımların akışı üzerinde etki yaparlar ve birçok durumda ağır basarak, bu savaşımın biçimini, belirlerler. Bütün bu etkenlerin etkileri ve tepkileri vardır, öyle ki ekonomik hareket, bütün bu etkenlerin bağrında, sonunda, bir zorunluluk olarak, sonsuz bir rastlantılar yığını arasından kendine yolaçmaya başlar."[87]

Böylece, görüyoruz ki, ekonomiyi araştırmadan önce, her şeyi incelememiz gerekir ve, son tahlilde neden, gene ekonomi ise de, ekonominin tek neden olmadığını akılda tutmak gerekir. İdeolojiler, ekonomik koşulların yansıları ve etkileridir; ama ideolojiler ile ekonomi arasındaki ilişki, basit bir ilişki değildir, çünkü, biz, altyapı üzerinde ideolojilerin karşılıklı bir etkisi olduğunu görüyoruz.

Örneğin, Fransa'da, 6 Şubat 1934'ten sonra gelişen yığın hareketini, yazdıklarımızı kanıtlamak için, en az iki görünüş altında inceleyeceğiz:

1. Bazıları bu akımın nedenini, ekonomik bunalım olarak açıklıyorlar. Bu, materyalist ama tekyanlı bir açıklamadır. Bu açıklama, yalnızca tek etkeni, burada bunalım olan ekonomik etkeni dikkate alıyor.

2. Öyleyse, düşünüş tarzı, kısmen doğrudur; ama insanların ne düşündüğünü, yani ideolojiyi bir etken olarak açıklaması koşuluyla. Evet, bu yığınsal akımda, insanlar "antifaşist"tir, işte ideolojik etken. Ve eğer insanlar anti-faşist iseler; bu, Halk Cephesinin doğmasına yolaçan propaganda sayesindedir. Ama, bu propagandanın etkili olması için elverişli bir temel, bir taban gerekiyordu, ve 1936'da yapılabilmiş olan şey, 1932'de olanaklı değildi. Son olarak, bu yığın hareketinin ve onun ideolojisinin başlattığı toplumsal savaşımın, sonradan, ekonomiyi nasıl etkilediğini de biliyoruz.

Bu örnekte görüyoruz ki, toplumsal koşulların yansısı olan ideoloji, sırasında, olayların bir nedeni olur.

"Siyasete, hukuka, felsefeye, dine, edebiyata ve sanata ilişkin gelişme vb., ekonomik gelişmeye dayanır. Ama bunların hepsi de birbirleri üzerinde ve keza ekonomik temel üzerinde etki yaparlar. Böyle oluşu ekonomik durumun tek etkin neden, bütün geri kalanın ise ancak edilgin bir etki olmasından dolayı değildir: Tersine, son tahlilde, her zaman üstün gelen ekonomik zorunluluk temeli üzerinde karşılıklı etki vardır."[88]

Bunun gibi, örneğin "Miras hukukunun temeli, ailenin gelişim aşamasının eşitliğini varsayan ekonomik bir temeldir. Bununla birlikte, örneğin, vasiyette bulunmanın, İngiltere'de mutlak serbest oluşu, Fransa'da ise çok kısıtlanmış bulunması, bunun, bütün özellikleriyle, yalnızca ekonomik nedenlerden olduğunu kanıtlamaya yetmeyecektir. Ama, her ikisi de çok önemli bir oranda, servetin bölüşülmesini etkilemeleri bakımından ekonomi üzerinde etkili olurlar".[89]

Daha güncel bir örnek olarak, vergileri alalım. Her birimizin vergiler üzerinde bir fikri vardır. Zenginler vergilerini azaltmak isterler ve dolaylı vergilerden yanadırlar; emekçiler ve orta sınıflar, tersine, dolaysız ve kazançla birlikte artan vergilere dayanan bir maliye sistemi isterler. İşte böylece, kapitalizm tarafından vergiye bağlı olarak yaratılan ve bizim düşüncemiz haline gelen vergi hakkındaki fikrimizin kaynağı, bu ideolojik etkenin kaynağı, ekonomik durumda bulunur. Zenginler, kendi ayrıcalıklarını korumak isterler ve vergilendirmenin bugünkü biçimini olduğu gibi korumak ve yasaları bu doğrultuda güçlendirmek için savaşım verirler. Oysa, fikirlerden gelen yasalar, ekonomi üzerinde etkili olurlar, çünkü küçük ticareti, zanaatçıları öldürür ve kapitalist yoğunlaşmayı çabuklaştırırlar. 

Şu halde görüyoruz ki, ekonomik koşullar, fikirleri doğurur, ama fikirler de ekonomik koşullarda değişiklikler yaratır ve işte ilişkilerin bu karşılıklı oluşlarını dikkate alırsak, ideolojileri, bütün ideolojileri incelemek gerektiğini anlarız; ve ancak son tahlilde, köke inildiğinde, ekonomik zorunlulukların her zaman üstün geldiğini görürüz.

Biliyoruz ki, ideolojileri savunmak, hiç olmazsa yaymak, yazarların ve düşünürlerin özel görevidir. Onların düşünceleri ve yazıları, temel özelliklere her zaman pek sahip değildir, ama gerçekte, basit bir masal ya da öykü niteliğindeki yazılarda bile, her zaman ideolojik bir tahlil buluruz. Bu tahlili yapmak pek ince bir işlemdir ve bizim, bunu, çok büyük bir ihtiyatla yapmamız gerekir. Şimdi büyük bir yardımı dokunacak olan bir diyalektik tahlil örneği göstereceğiz, ama mekanikçi olmamaya çok dikkat etmeli ve açıklanamaz olanı açıklamak için çabalamamalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.