(Amacımız, bilimsel açıklamalara girişmeden, maddeye ilişkin çeşitli teorileri, olabildiğince yalın bir biçimde gözden geçirmektir.)
Eski Yunanlılarda, maddenin, sonsuz olarak bölünemeyen, nüfuz edilemeyen dolu bir gerçek olduğu düşünülüyordu. Parçalar, bir andan sonra artık bölünemez deniyordu ve bu parçacıklara atom (atom = bölünmez) adı veriliyordu. Öyleyse bir masa, bir atomlar kümesi, bir atomlar topağıdır. Gene, bu atomların birbirlerinden farklı oldukları düşünülüyordu; zeytinyağının atomları gibi, pürüzsüz ve yuvarlak atomlar vardı, sirkenin atomları gibi, pürtüklü ve çengelli atomlar vardı.
Bu teoriyi, dünyanın materyalistçe açıklamasını ilk kez denemiş olan antikçağ materyalisti Demokritos kurmuştur. Demokritos, örneğin, insan bedeninin kaba atomlardan oluştuğunu, ruhun ise daha ince atomlar yığını olduğunu düşünüyordu. Ve tanrıların varlığını kabul ettiği, ama gene de her şeyi maddeci bir biçimde açıklamak istediği için, tanrıların kendilerinin de son derece ince atomlardan oluştuklarını söylüyordu.
19. yüzyılda bu teori büyük bir değişikliğe uğradı.
Gene, maddenin atomlara bölündüğü, atomların da birbirlerini çeken çok katı parçacıklar olduğu düşünülüyordu. Yunanlıların teorisi terkedilmişti, ve bu atomlar, artık pürüzsüz ya da çengel biçiminde kabul edilmiyordu, ama nüfuz edilmez, bölünmez olduklarını ve birbirlerine karşı bir çekim hareketine tutulmuş bulundukları savunulmaya devam ediliyordu.
Bugün, atomun nüfuz edilemez ve parçalara ayrılmaz (yani bölünmez) madde tanesi olmadığı, ama atomun kendisinin de, atom kütlesinin hemen hemen tümünün yoğunlaşmış bulunduğu bir çekirdeğin çevresinde büyük bir hızla dönen ve elektron denilen parçacıklardan (partiküllerden) oluştuğu tanıtlanıyor. Atomun kendisi nötr ise de, elektronlar ve çekirdek bir elektrik yükü ile yüklüdür, ama çekirdeğin pozitif yükü, elektronların taşıdığı negatif yüklerin toplamına eşittir. Madde, bu atomlardan oluşmuş bir kütledir ve kendisi üzerinde etkiye bir dirençle karşı koyuyorsa, bu kendisini oluşturan parçacıkların hareketi nedeniyledir.
Maddenin elektriğe ilişkin özelliklerinin bulunuşu, özellikle elektronların keşfedilmesi, 20. yüzyılın başında, idealistlerin, bizzat maddenin varlığına karşı bir saldırıya geçmelerine yol açtı. Şöyle iddia ediyorlardı: "Elektronda maddi olan hiçbir şey yoktur. Elektron, hareket halindeki elektrik yükünden fazla bir şey değildir. Peki, negatif yükte madde yoksa, pozitif çekirdekte neden olsun? Madde yokolmuştur. Yalnızca enerji vardır!"
Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm'de (bölüm V) enerji ile maddenin birbirinden ayrılmaz şeyler olduklarını göstererek, şeyleri yerli yerine oturtmuştur. Enerji, maddidir ve hareket, maddenin varoluş biçiminden başka bir şey değildir. Kısacası, idealistler bilimin bulgularını tersine çevirerek yorumluyorlardı. Bilim, maddenin o zamana kadar bilinmeyen yönlerini, görünümlerini, apaçık bir biçimde ortaya koyar koymaz, idealistler, hemen, madde ile hareketin birbirinden ayrı iki gerçek oldukları sanıldığı zamanlarda, kendisi hakkında sahip olunan eski fikre uygun olmadığı bahanesiyle, maddenin varolmadığı sonucunu çıkarıyorlardı.[23]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.